Skip to content Skip to footer

İrem Asya Şallı

‘’İyileşecek yaraları olduğu sürece,

geçmiş bugün olarak kalır.’’ 

(‘’Gül Bahçesi’’ (The Rose Garden) Filminden)

Etkileri birbirinden farklı birçok deprem haberine tanık oldum bugüne kadar fakat hayatımda bir depremi hiç direkt olarak yaşamadım. Psikoloji eğitimim süresince ya da mezuniyetimin ardından bir afet bölgesinde de hiç görev almadım. 6 Şubat Depremleri’ne kadar… Deprem haberleri telefonumun ekranına düştüğünde uykuya yeni dalıyordum, ne olduğunu ve büyüklüğünü anlamam zaman aldı. Arkadaşlarıma ulaşmaya çalışmaya başladım, Yeşim Ünal Hocam ve kendisinin birçok öğrencisi ile bulunduğumuz illerden neler oluyor anlamaya ve neler yapabiliriz bunları tespit etmeye çalışmaya başladık. ‘’Yol yok arkadaşlar, yol yok!’’ diyordu Hocam, haklıydı, ne yol kalmıştı ne şehirler… İstanbul’da biz sıcak evlerimizde otururken, yumuşak yataklarımızda yatarken birileri depremi yaşıyordu, birileri enkazın altında birileri enkazın çevresinde bekliyordu, yağmur ve kar yağıyordu, çok yağıyordu. Benim hayatımda ilk defa camdan kar yağışını izlerken içim huzurla dolmadı, yere düşen her kar tanesinde benim canım yandı, çok yandı… Yetersizlik ile suçluluk arasında mekik dokumakmış meğer tüm bu süreç. Suçluluk duyması gerekenler başkalarıyken hayatta kalım suçluluğunu yaşayan da farkında olanlar oluyormuş, elinden bir şey gelir miydi diye çaresizce düşünenler oluyormuş meğer… Bir yanda çay kaşığı ile su taşırcasına bir şeyler yapabilmek için çabalayan insanlar, bir yanda yüreği kömür karası insanlar… ‘’1999 Depremleri’nin ardından hiç mi bir şey değişmedi’’ ile “İstanbul’da yaşanması beklenen depremde ne olacak?” arasında gidip gelen onca düşünce; öfke ve çaresizlik en çok da… 

Yardım gitmeyen insanlar, köyler, şehirler; “Bizi kurtarmazlar diye Arapça konuşmadık sadece ses çıkartarak bekledik’’ diyen göçmenler… Adaletsizliği en yoğun hissettiğimiz zamanlar bu zamanlar. ‘’Hayırseverliğe inanmıyorum. Dayanışmaya inanırım. Hayırseverlik dikeydir, yukarıdan aşağıya doğru ilerler. Dayanışma yataydır, diğer kişiye saygı duyar.’’ Diyor Eduardo Galeano. Kendisine ne kadar hak versem de gözümün gördüğü tek şey onur kırıcı şekilde yapılan yardımlar…  Hatay’da depremi yaşamış birisi şunları söylemişti: “Beni yanlış anlamayın gelen videomuzu çekmeye gelmiş, şu cep telefonuyla bir video atacak diye gelmiş, burada bizi çekiyor. Ne yapıyorsun dedim, bir ekmek veriyor video çekip koyacak. İstemiyorum dedim, senin hiçbir şeyini istemiyorum.”

Ben 5 Şubat 2023’teki Asya ile aynı Asya değilim. Benim hiç uyuyamadığım ama sürekli ekran başında bir şeyler için çabaladığım günler oldu; tüy kadar fark yaratır belki diye ekran başında sürekli durduğum ve hiç ağlayamadığım günler… Hayatımda ilk defa göğsümün üzerinde onlarca fil var gibi hissettim ama gözlerimden tek damla yaş dökülmedi. Sıkışmış hissettim, her duyduğum haberde canım çok yandı ama tek damla gözyaşım akmadıkça çıldıracak gibi hissettim. Afet Psikolojisi Platformu olarak Ağustos ayında PM+ (Problem Management Plus/Sorun Yönetimi ve Fazlası)  Eğitimi için gittiğimiz,  bu yazıda yer alan fotoğrafı da çekmiş olduğum Malatya’da, havaalanından merkeze doğru otobüste giderken sanki unutulabilirmiş de benim söylediğim bir cümle ile hatırlanacakmış gibi ‘deprem’ kelimesini ağzımdan çıkarmak istemedim. Platformda kurduğumuz sofralarda mutfak ekibinde olmak hem inanılmaz bir doyum hem de sahada olamamak kocaman bir yetersizlik hissi gibi geldi… Oturumlarda söz almak, bir şey söylemek, kendimi açmak hep imkansız gibi geldi, suçluluğu en derinlerde yaşamaktan… 

Ben hala bu satırları yazarken suçluluk duyuyorum, depremi yaşamadığım ya da sevdiklerimi, evimi, şehrimi kaybetmediğim için bu acıyı yaşamaya hakkım yok gibi hissediyorum. Deprem bölgesine gidemediğim için bile ben kendimi suçlu hissediyorum, dönüp kendi içine hiç bakmadan bölgeye giden afet turistleri varken… Her gün, her saniye ‘keşke elimden daha fazlası gelse’ demekten başka bir şey geçmiyor zihnimden. Ben her şeyi hatırlıyorum, daha dün yaşanmış gibi. Çünkü iyileşecek daha birçok yara var ve bu yaralar varken geçmiş hiçbir zaman geçmişte değil, bugünümüzde. Benim zaman doğrumda bir yerde ‘şu an’ var. Ondan öncesinde bir yerlerde ise 6 Şubat… Deprem anında hissettiğim şok, panik, korku, donma hallerim var. Depremden öncesi de var, şimdiden sonrası da. Deprem ile şimdi arasında bir de Afet Psikolojisi Platformu var. Onunla ilk temasım, ilk etkinliğimiz var. “Hayat” dedim ben bu zaman çizgisinin adına. APP sayesinde bu çizgide artık sadece bir şeyler benim kalbimde ‘içerde’ değil. Ben de içerdeyim. Bir yaramız var ortak. Kabuk tutuyor her gün ama kabuk tutacağı zaman değil, içinden akacaklar var. Biz bir araya geliyor ve o kabuğu açıyoruz. Zamanı geldiğinde o kabuğu da yeniden birlikte inşa edeceğiz.

Ben Her Şeyi Hatırlıyorum, biz Her Şeyi Hatırlıyoruz… 

Hiçbirimiz için, artık, aksi mümkün değil.