Fotoğraf: Kazım Kızıl
Üzerinde yaşadığımız yeryüzünde birçok yıkıcı afet yaşanmıştır. Yaşanan bu olaylar sonrasında hatırlama eyleminin iyileştirici bir yanı da bulunmaktadır. Her kültürde farklı semboller olmakla birlikte yaşananları hatırlamak ve hafızayı canlı tutarak iyileştiriciliği artırmak hatırlamanın önemli bir yönüdür. Afet Psikolojisi Platformu olarak hatırlamanın iyileştirici gücüne, hatırlamanın farklı biçimlerine, afetler sonrasında hatırlamak ve anmak üzere yapılmış anıt ve müzelere dair içerikler oluşturarak olanları kolektif belleğe almanın önemini vurgulamaya çabaladık.
Olanları Toplum Olarak Hatırlamak: Kolektif Bellek
‘La mémoire collective’ terimi Fransızca bir terimdir ve ‘kolektif bellek’ anlamına gelmektedir. Kolektif bellek bir toplumun ortak belleğidir. Bu bellek oluşturulabilir, aktarılabilir ve paylaşılabilir. Toplumlar, toplumsal zeminde yaşanılan olayları ortak belleğe alırlar. Birlikte hatırlayarak birlikte akılda tutarlar.
Hatırlamak ve Unutmak Aynı Kavramlar Mı?
Hatırlama, halihazırda belleğimizde bulunan bilgilerin, olayların, olguların, durumların zihnimizde tekrarlanarak farkındalık düzeyine gelmesidir. Unutmak ise o bilgiyi hiç almamış olmak, o olayı hiç yaşamamış olmak, o durumdan hiç geçmemiş olmak gibidir. Dolayısıyla unutma ve hatırlama kavramlarını birbirlerinden ayırmak sağlıklı olacaktır.
Hatırlamanın yas sürecinde ve sonrasında iyileştirici bir etkisi olduğunu söylememiz mümkündür. Toplumlar çeşitli yollar ile hatırlama ritüelleri yapmaktadırlar.
Farklı Yollarla Hatırlamak
Hiroşima’da Barışın Simgesi: Turna Kuşu
Efsaneye göre kağıttan bin adet turna kuşu yapan kişinin dileği gerçekleşecektir. Sadako Hiroşima’ya atılan atom bombasının ardından radyasyon nedeniyle kanser tanısı aldığında umut eder ve kağıttan turna kuşu yapmaya başlar. Fakat bin adet turna kuşunu bitiremeden vefat eder. Geriye kalan turna kuşlarını ise sevenleri tamamlar. Sadako’nun hikayesi tüm dünyaya yayılmış binlerce hatta milyonlarca turna kuşu onun anısına ona gönderilmiştir. Her yıl 6 Ağustos’ta Japonya’dan ve dünyanın her yerinden binlerce turna kuşu Sadako’nun Hiroşima’daki anıtına gönderilmektedir.
Turna kuşu artık bir kağıt parçası değildir.
O nesnelerin ötesine geçerek barışın ve Hiroşima’nın simgesi haline gelmiştir.
Bir Anahtar Geri Dönme Umudunun Temsili Olabilir Mi?
Ürdün Nehri yanında bulunan Eriha, Filistin’de bulunan işgal altındaki şehirlerden birisidir. Eriha’nın girişinde kocaman bir anahtar vardır. Bu anahtarın üzerinde
“سنعود”
“Geri döneceğiz”
“We will return” yazmaktadır. Yerlerinden, evlerinden çıkarılan Filistinlilerin çoğu evlerinin anahtarlarını yanlarında taşıdıklarını söylemektedirler.
Anahtar, bir demir parçası değildir Filistinliler için. Anahtar; umuttur, geri dönme umududur.
-Anahtar, Filistin (Eriha)
Srebrenitsa Soykırım Anıtı
“Hatırlama, birey veya topluluğun kendi kendine, kendi içinde yaptığı bir bellek çalışması değildir. Hatırlama ancak ötekinin varlığında ötekiyle, yani tanıklarla birlikte yapıldığında anlam kazanır.”
(Kaptanoğlu, C. (2009). Travma, toplumsal yas ve bağışlama. Toplum Ve Hekim. 24 (3).)
15 Ocak 1999 tarihinde Kosova’nın Reçak Köyü’nde 45 Kosovalı Arnavut Sırp güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. Bu olay sonrasında NATO 24 Mart 1999-10 Haziran 1999 tarihleri arasında Kosova’daki sivillere uygulanan katliamın son bulması amacıyla önceden Yugoslavya olan Sırbistan’ı 78 gün boyunca bombaladı. Birçok insan hayatını kaybetti. Birçok bina ve köprü zarar gördü.
‘’Sarabaybosna kuşatması sırasında öldürülen çocukların anısına.
1992-1995.’’
-Saraybosna
Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da bombalanan binalar bugün hala şehrin merkezinde duruyor ve binaların arasından geçilip yeni şehre giriş yapılıyor.
Toplumların olayları hatırlama ve anma biçimleri farklılık gösterir. Toplumların hatırlama biçimlerinden bir diğeri de anmak amacıyla yapılmış anıtlardır.
Srebrenista Soykırımı’nda öldürülen 8 binden fazla kişinin hatırası için yapılan Srebrenista Bölgesi’ nde bulunan Srebrenitsa Soykırım Anıtı, Bosna Hersek’teki yüzlerce anıttan biridir.
-Srebrenitsa Soykırım Mezarlığı
Saraybosna’da savaş döneminden izler taşıyan pek çok yapıya dokunulmadan, bu izler hatırlamanın bir işareti olarak gelecek nesillere bırakılmıştır. Şehrin pek çok yerinde çiçekler bırakılan anıtlara ve parklarında mezarlıklara rastlanır.
Bosna Gülleri
Sokaklarda bombaların bıraktığı izler ise gül desenini andırdığından ve bu izler akan kanı temsilen kırmızı renk ile boyanmıştır. Bosna’da pek çok yerde “Bosna Gülleri”olarak bilinen böylesi izlere rastlanabilir.
“Ben o şehirde matemin sessizliğini duydum. Yıllar geçmesine rağmen hala yas tutan ve yaşananların hatırlanmasını isteyen, bunun için çabalayan hüzünlü insanlar gördüm.”’
-Afet Psikolojisi Platformu Gönüllüsü
Rojda Temel Özkan
Kintsugi Felsefesi ve Japonya Kobe Deprem Anıtı
Kintsugi felsefesine göre, kırıklar bir hasar ya da kayıp değildir, aksine her kırık, kırıldığı yerden daha da güçlenir. Bu bakış açısıyla Japonya’da kırılan eşyalar atılmaz, kırıldıkları yerden daha sağlam olacak şekilde yapıştırılır.
Tıpkı kırılan eşyalar gibi depremler de Japonya’da adeta güçlenmenin birer örneği gibidir. Japonya’nın deprem ülkesi olduğu bilinen bir gerçektir. Topraklarında birçok afet meydana gelmiştir ve birçok kayıp vermiştir.
17 Ocak 1995 Kobe’de meydana gelen Büyük Hanshin Awaji Depremi ile yaklaşık 6200 kişi hayatını kaybetmiştir ve adada yaklaşık 3 metrelik kayma meydana gelmiştir. Bölgedeki kırılan fay ise korunarak üzerine Fay Müzesi yapılmıştır.
2002 yılında Kobe Deprem Anıt Müzesi yapılmıştır. Bu müze aynı zamanda deprem araştırmaları enstitüsü olarak da kullanılır ve deprem araştırmaları ile ilgili eğitimler verilir. Müzede yaşı ilerlemiş ve depreme şahitlik etmiş gönüllüler hikâyelerini anlatırlar. Belleği canlandırırlar.
Dolayısıyla kırılan faylar olduğu gibi hatırlanır. Japonlar kırıldıkları yerden güçlenirler. Yaşananların, kırılanların ve kayıpların anısına hatırlama kaslarını sağlam tutan Japonlar depreme dayanıklı binaları, deprem uyarısı veren sistemleri, afete dair farkındalık eğitimleri gibi önlemler ile toplum olarak afete hazırlıklı olmak için her türlü çabayı gösterirler.
1999 Gölcük Depremi ve Yalova Deprem Anıtı
17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi ile yaklaşık 18.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Yalova da Gölcük Depremi’nden etkilenen iller arasındadır. Yalova’da resmi olarak 2.508 kişi hayatını kaybetmiştir.
Yalova Deprem Anıtı 17 Ağustos Parkı içerisinde 17 Ağustos 2000 yılında depremin birinci yıldönümünde açılmıştır.
Anıt bir koridoru çevreleyen depremde hayatını kaybetmiş kişilerin isimlerinin kazılı olduğu mermerlerden oluşmaktadır. Koridor, Yalova’daki çocuklar tarafından yapılmış taş parçaları ve mozaik figürler ile kaplıdır. Mermerlerde yazılan her ismin yanında çiçek koymak için küçük bir delik bulunur. Anıtın iki tarafında da deprem sonrası çekilmiş fotoğrafların sergisi vardır. Yapılan restorasyonlar ile anıtta bulunan iki salona “03:02” ve “45 Saniye” isimleri verilmiştir.
Türkiye afet riski yüksek bir ülke. Deprem anıtlarıyla, yaşananların anlatıldığı programlarla, kitaplarla, farkındalık eğitimleriyle yaşananları hatırlamak ve hatırlama kaslarımızı sağlam tutmak hem hayatını kaybetmiş insanları anmaya hem de hatırlamanın iyileştirici gücüne bir olanak sunacaktır.
Afet Psikolojisi Platformu olarak yaşananları hatırlıyor ve kolektif belleğe almak için çabalıyoruz.
Bu kapsamda Afet Psikoloji Platformu olarak bazı kitap önerilerini sizlerle paylaştık.
Anıt Kitaplar
Pelin Karataş’ın aktarımıyla “Çizmelerimi Çıkarayım mı?”
2017, Ayrıntı Yayınları
“Bir tarım kasabasından bir kömür kentine dönüşen Soma.
Kitap, 13 Mayıs 2014 yılında meydana gelen Soma Madenci Katliamını birçok yönü ile ele almıştır. O sürece şahit olan, tanıklık eden ve yakın takipçisi olan iki gazeteci tarafından belgesel niteliğinde çok boyutlu bir şekilde kaleme alınmıştır.
Tarımsal üretim ile maden üretiminin birlikte ilerlediği Soma’da maden kenti kimliği öncelik haline gelmiş ve bu yaşanan dönüşüm ise emekçileri daha çok güçsüzleştirmiştir.
Soma katliamında hayatını kaybeden birçok madenci mevcuttu. Bunun unutulmaması ve normalleştirilmemesi amacıyla bu kitap zihinlerde yer almak amacıyla kaleme alınmaya başlandı.
Birçok madencinin görüş ve önerilerine yer veren bu kitapta, uzmanların ve siyasetçilerin de fikirlerine alan açılmıştır. Bu kitap, Soma katliamına tanıklık edenlerin, orada olmayı seçenlerin ve toplumsal belleğe kayıt olmasını arzu edenlerin kitabı olmuştur.
Türkiye tarihinin kara günlerinden biri olan 13 Mayıs anısına…”
•••
Burcu Ovacık’ın aktarımıyla “Çizmelerimi Çıkarayım mı?”
2017, Ayrıntı Yayınları
“13 Mayıs 2014’te Türkiye’nin en büyük iş cinayeti olarak tarihe geçen, 301 maden işçisinin hayatını kaybettiği Soma Maden Katliamı sonrasında, Onur Yıldırım ve Uğur Şahin Umman’ın “Çizmelerimi Çıkarayım mı?” kitabı yayımlandı.
Kitapta, katliamda ölen işçilerin aileleriyle, yakınlarıyla ve maden işçileriyle yapılan görüşmeler bulunuyor.
Aynı zamanda Soma’da saha çalışmalarında bulunmuş çesitli meslek odalarına, sendikalara, demokratik kitle örgütlerine, sivil oluşumlara da yer verilmiş.
Tanıklıklar kadar katliama neden olan tarihsel ve sosyopolitik arka planın da ele alındığı bu değerli çalışma, Soma’da yaşananların toplumsal belleğimizde yer etmesine katkıda bulunma çabası olarak karşımıza çıkıyor.
Unutmuyoruz.
Hatırlıyoruz.
Soma’dan 6 Şubat’a…”
•••
Rojda Temel Özkan’ın aktarımıyla “Çünkü Bu Yaşananlar Nasıl Olsa Rüyaydı”
2001, Kocaeli Üniversitesi Yayınları
“Bu kitabı okurken fark ettiğim şey şuydu; bu kitap oluşturulurken harcanan bütün bu çaba bu yaşananlar unutulmasın ve özellikle ders alınsın, gelecekte aynı acıları başka niceleri yaşamasın diyeydi. Fakat şunu çok üzülerek söyleyebilirim ki 6 Şubat Depremleri ile birlikte hem yazılanlar hem fotoğraflar hem de yaşananlar 24 yılda ne yazık ki hiç değişmedi…
Değişim istiyorsak herkesin ve her kesimin elini taşın altına koyması gerekiyor ki bir daha hiçbirimiz hiçbir canımızı ev sandığımız kum yığınlarının arasında yitirmeyelim.
İnsan elinin şekillendirdiği bu afetin adına “doğal” deyip sıyrılamayız, vicdanlarımızı susturmayalım…”
•••
Yeşim Ünal’ın aktarımıyla ”Kaynaşlı”
2000, Kaynaşlı Kaymakamlığı
Deprem, 1999’un 17 Ağustos’unda yaşandığında ülkece çok büyük bir şok yaşadık. Birçok acı, yıkıntı, derbeder olmuş yöreler, toparlanmaya çalışılan yerler varken birkaç ay sonra aslında pek de beklenmedik bir biçimde Kasım’ın 12’sinde Kaynaşlı/Düzce’de ikinci bir deprem daha oldu… Böylece bölge halkı yine benzer acılarla, kayıplarla ve benzer çaresizliklerle karşı karşıya kaldı…
Tam da o günlerin içinden geçerken yazılan bu kitap; Kaynaşlı/Düzce’nin depremle birlikte nasıl bir yıkımla ve ne tür acılarla karşı karşıya kaldığını fakat aynı zamanda Kaynaşlı/Düzce’nin kalbinin nasıl tekrar attığını, nasıl yeniden kurulduğunu anlatan bir anıt kitap olarak hazırlandı. Anıt kitap dememizin nedeni, acıları yok saymadan, yaşananları yaşanmamış gibi varsaymadan, yaşananlardan çıkarılan dersler ve öğrenilenlerle biçimlenmiş bir anlatı olması, belleğimize kazınarak belleğimizi canlı tutan bir yer edinmesi…
Bu kitapta aktaranlar şöyle yazmış; “Yaşadıklarımız ana haber bültenlerinde anlatıldığı kadar basit değil”. Bir diğer ifade de “Sanki deprem başka yerde yaşandı da biz başka yere gelmiş gibiyiz”… Ve bir diğer kişi “Acılar nereye kadar paylaşılabilir ki?” derken bir diğeri de “Kaynaşlı hiçbir yere gitmeyecek” diyerek umudun altını çizmiş…
Bugün depremin üzerinden yıllar geçmiş bir ilçe olarak Kaynaşlı/Düzce hiçbir yere gitmedi.
Acılarından güçlenerek ve öğrenerek, bugün hala olduğu yerde duruyor.
•••
İrem Asya Şallı’nın aktarımıyla ‘’SarsılMA”
2023, Türkiye Haber Kameramanları Derneği
6 Şubat Depremleri 11 ili derinden sarstığında medya çalışanları da ilk anda sahaya koşan meslek elemanlarından oldu. Onlar da bölgeye giden tüm uzmanlar gibi geçmiş tecrübelerinden yola çıkarak akıllarına gelebilecek en kötü senaryoları düşünürken, 11 ilde gördükleri tüm bilinenleri yerle bir etti. Türkiye Haber Kameramanları Derneği Başkanı Aytekin Polatel’in dediği gibi ‘’Tüm tecrübeler şaşkınlığa uğradı. Bu afette sanki bildiğimiz bir alfabe bizlere hiç bilmediğimiz tanımlardaki acıyı, hüznü ve çaresizliği tersyüz edip yeniden okuttu.’’
SarsılMA, tüm yaşananları ve gerçekleri an be an kamuoyuna aktarmak için emek harcayan medya çalışanlarının 6 Şubat’ta neler yaşadığını, neler hissettiğini depremin ilk anında koşarak bölgeye giden 77 haber kameramanı ve haber muhabirinin kendi kaleminden aktaran, yüzyılın afetini bir de onların gözünden aktaran bir anıt kitap.
•••
Öznur Acicbe’nin aktarımıyla ‘’Bir Kabusa Uyanmak”
2006, Kocaeli Üniversitesi Basımevi
2002 yılında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışmaya başladığımda hastane halen depremde kullanılamaz hale gelmiş olan eski binanın bahçesinde, prefabriklerde hizmet veriyordu. Zaman geçtikçe seans odasında Kocaelililer’in, odanın dışında hastane çalışanlarının depreme dair hikayeleri, tanıklıkları birikmeye başladı zihnimde. Yazık ki “Bir Kabusa Uyanmak” ile tanışmam, kabusa uyandığım 6 Şubat 2023 sabahından sonra oldu.
Bir Kabusa Uyanmak, “17 Ağustos’a ilişkin bir Kocaeli Üniversitesi kitabı.” “Yaşananların en azından anlatılabilenlerinin” yazıldığı bir kitap. 544 sayfa olarak Eylül 2000’de basıldı ve “17 Ağustos’ta yitirilenlerin anısına” adandı. Kitabı, yine kitabın kendisinin anlatımına bırakırsam: “Bir Kabusa Uyanmak’ta yer alanlar, sonsuz bir yap-boz oyununun küçücük parçalarıdır. Belleklerimizin tanıklığına çivilenen Bir Kabusa Uyanmak’ın her parçasında eksik bir şeyler olacaktır. Anlatılan her şey, bir cehennemde yaşanılmış olanları yansıtabilmenin yalnızca kıyısındadır. Anlatılamayanlar, yüreklerimizin derinliklerinde bir yerlere sığınmıştır çünkü[1].”
Kitapta, yazım aşamasının kendisinin bir aradalığa, dayanışmaya nasıl alan açtığından da söz ediliyor. Öyle ki; yazamayanlar da arıyorlar, geliyorlar, anlatıyorlar, birlikte sessizce oturuyorlar. Nitekim yazmak, zor iş. “Her anlattığımızda eksik anlar, eksik duygular, eksik bir şeyler olacaktır. … Birçok insanla birlikte yaşadığım ve tanık olduğum olaylardan bir kısmını yazıya dökmek ve buna bir başlık koymak vicdanımı rahatsız ediyor. Bu nedenle, anlatamadığım veya ifade etmekte güçlük çektiğim anılarım adına, bu yazıyı başlıksız bırakıyorum[2].”
Kitap, Kocaeli Üniversitesi çalışanlarının yazdıklarının dışında mektup ve anı defteri kesitlerini de barındırıyor. Bu haliyle 4 kez, toplamda 5000 baskı yapıyor. 10. yıl baskısının “17 Ağustos’un öğrettiklerini, unutkan yüreklerimize anımsatmayı gelecekte de sürdürmesi” dileğiyle son baskı olmasına karar veriliyor.
Son sözleri kitap söylesin.
“Ertesi sabah, ağustos ayında olmamıza rağmen kendimi donmuş gibi hissediyorum. Vücudum tutulmuş, acıyla kaplanmış gibi. Artık her şeyin değiştiği yeni dünyaya adım atmak üzere yavaş yavaş hazırlanmaya başlıyorum. Bu, yaşadığım ilk deprem[3].”
“Büyük bir deneyim ve direnç kazandık. Dünyaya bakışımız değişti. … Ve ansızın kaybettiklerimiz. Onları anılarımızda canlı tutalım, hiç unutmayalım[4].”
“Her şeye rağmen geleceğe ait umutlarım var, planlarım var. Yüreğim paramparça olsa da.”
Yazan ve Derleyen: Tuğçe Işık
[1] Emin Sami Arısoy, sayfa 18.
[2] Duygu Alican, sayfa 226.
[3] Berkant Basım, sayfa 182.
[4] Ahmet Almaç, sayfa 343.