Görseldeki taşlar Merve/Kaan/Ayşegül anısına. Oturumda o zamana ait bir şey gösterin dediğinizde çok hoşuma gitmişti, hoşuma derken duygulanmıştım çünkü bu zamana kadar sakladığım için pek hoş bakmıyorlar bana ve o günden sonra güzel bir şey yaptığımı hissettim… Çok teşekkürler APP…
APP’nin Ocak ayındaki ikinci oturumundan beri yazmaya niyetleniyorum tam başlayacakken boğazıma bir yumru oturuyor, ellerimde his kaybı oluyor ve parmaklarım yazmayı reddediyor. Kısım kısım yazabilen bir insan da olmadım hiç başladığım an bitmeli..
İkinci oturum olan “Kayıp İsimlerin Yası “Bulunamayanlar”dan bahsetmek istiyorum.
99 Gölcük Depremi’nde 10 yaşında bir çocuktum. Depreme ait hissettiğim gürültü, toz ve ağlayan sesler…
İlk aşkım… Benden hatırladığım kadarıyla 23-24 yaş büyük Merve Ablam. Ona yeni yeni abla demeye başlayabildim, bu da APP’nin katıldığım Ocak ayı oturumlarından kaynaklı. Bulamadık onu. Biliyor musunuz bir mezarı, bir toprağı yok, şayet olsaydı gider miydim bilmiyorum. Çok çocuktum be! Şimdiki aklım olsa oturumda söz alan Ozan Bey gibi savaşırdım, hiç affetmeyeceğim/affedemiyorum kendimi. Biliyor musunuz en çok da sesini unutmak zoruma gidiyor. O zamanlara ait hiçbir anımız yok ki bizim, fotoğraflar kayıp, nerede belli değil. Ama en çok da sanırım koku alamadığım için şanslıyım. Evet belki onun kokusunu da hiç almadım ama o hengameyi düşününce oradaki kokuyu alamadığım için fazlasıyla şanslıyım bence.
İki tane de “manevi” kardeş kaybettim ben, Kaan ve Ayşegül, ne şanslı iki kardeş.. Arkalarında beni bıraktılar çocukluğumuzu bıraktılar ama onlar beraberler. Sahi mutlulardır değil mi? Mesela onları hala unutmadığım için bana gülümsüyorlardır.
Ya onlar beni hatırlamıyorsa? Sesimi? Çocukluğumuzu? Bu his çok acı verdi… Hatırlıyorlardır canım! Çünkü onlar hala aynı yaşta, neden unutsunlar ki…
Fazla uzattım, asıl konumuz 6 Şubat…
Mehmet Abim. Aile kavramından nefret ettiğim halde bana abilik eden, üzerimde hakkı olan abimi Malatya aldı benden. Oysa ailesini görmeye tatile gitmişti bir haftalığına. Ailesi kurtuldu, o toprak oldu. Hiç unutmayacağım, ruhu şad olsun.
En kötüsü de haber alamamak ve depremi yaşayan insanlara iyi gelmeye çalışmak. Birebir tanımadığım çok güzel bir kardeşim vardı, sosyal medyadan çeşitli yardım kampanyasından tanıdığım Müşerref… Yaklaşık 10 gün sonra haber aldık kendisinden. Sahi insan hiç görmediği biri için bu denli korkar mı? Korkuyormuş.
Depremi yaşamış iki tane de psikolog arkadaşımız vardı. İş nedeni ile ne deprem bölgesine gidebildim ne de o iki psikolog arkadaşlarıma gidip sarılabildim. Çok acı bir duygu, çekip alamıyorsun onları oradan… Ben basit bir “Müşteri Temsilcisi” olarak iki tane psikoloğa nasıl iyi gelebilirdim ki? Her gün uzun uzun mesaj yazarak gelebildim. Evet yanlarına gidemedim ama yanlarında olduğumu hissettirdim, yani öyle diyorlar… Sahi gelmişimdir değil mi?
APP oturumlarına gelince… Geçen sene 24 saatlik nöbette de APP ile birlikteydim ve bana ne iyi geldiler keşke kelimelere dökebilsem… İnsan sessizlikte hiç tanımadığı kişilere sarılabilir mi? Valla sarılıyor, ağlayabilmek ise muazzam bir duygu zaten. Psikolog arkadaşıma Hatay’ı terk etmediği için çok kızmıştım, ta ki APP’nin “Memleketimin Yası” oturumuna kadar. Ben Gölcük’e hiç gitmedim, kendimden utandım. Evleri, yerleri, yurtları bu zamanda yerle bir oldu ve hala savaşıyorlar… Molozlar arasında…
Ha bu arada, ben kepçe gördüğüm an tetikleniyorum. O insanların gücüne, öfkesine ve memleketlerine olan bağlılığına hayranım.
Çok uzun tuttum sanırım, saçmaladıysam affola. Kapsam dışı ise de hiç önemli değil, bunları yazabilmek bana çok iyi geldi. Ağlayabilmek ve yazabilmek çok rahatlatıcı ve huzur bulucu.
Teşekkürler APP çok teşekkürler.
Merve/Kaan/Ayşegül anısına…
Eyvallah.
Yazan: Zede (Rumuz)